İSTANBUL’DA PALEOLİTİK VE MEZOLİTİK ÇAĞLAR



        “ İstanbul çevresinin Yarımburgaz Mağarasının Dip Paleolitik Çağ içinde terk edilmesinden sonraki dönemde boş olmadığı bilinmektedir .Özellikle Dudullu dolaylarında bulunan , 100 000 yıl öncelerine ait , Acheul geleneğini yansıtan el baltaları ; Ağaçlı, Gümüşdere ile Büyükçekmece  çevresinde bulunan , Orta Paleolitik Çağ (60 000-40 000 yılları ) Levallois- Moustier türü yonga altlar , yukarıda sayılan yerlere ek olarak Haramidere ve Göksuderesi boyunda bulunan Üst Paleolitik Çağ  ( 40 000-14 000) Aurignac geleneği aletler , bölgede insanların sürekli olarak bulunduğunu kanıtlamaktadır .
          İnsanların beslenmelerini avcılık ve toplayıcılıkla sürdürdükleri Paleolitik Çağ boyunca doğal çevre ortamı sürekli olarak değişmiş , birbiri ardına birçok soğuk ve sıcak dönem geçmiştir .İnsan da her  seferinde bu değişen ortama teknolojisini geliştirerek uyum sağlamıştır . Würm  olarak adlandırılan en soğuk dönemin İstanbul bölgesine yansıması kuru ve serin bir iklim ile step ortamı şeklinde olmuştur. Dünyanın ortalama ısısı günümüzden 17 000-18 000 yıl öncelerinden itibaren giderek yükselmiş ; Paleolitik Çağın sonu olarak kabul edilen 14 000 yıl öncelerinde günümüzdekine yakın bir duruma gelmiş ; soğuk küşağın geri çekilmesiyle iklim kuşakları da yer değiştirmiştir .
          İnsanların yeni oluşmakta olan çevre koşullarına uyum sağladığı bu dönem Mezolitik ya da Epi - Paleolitik Çağ olarak bilinir .Bu dönemde , dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi İstanbul bölgesindeki insanların da beslenme ve yaşam biçimleri ile teknolojilerinde hızlı bir değişim olmuş ;nüfus da hızla artmıştır .Balık , midye gibi yumuşakçalar ile yemiş ve diğer bitkilerin beslenmeye girdiği bu dönemde , halen tatlı su gölleri durumunda olan Marmara ve Karadeniz ile zengin doğa koşulları İstanbul’u , bu topluluklar için çekici duruma getirmiş olmalıdır .Karadeniz kıyı kumulları boyunca , başta Ağaçlı ,Domuzdere , Gümüşdere ,Domalı , Alaçalı olmak üzere Marmara kıyılarında Avcılar ve Haramidere çevresinde bulunan aletler , Balkanların bu döneme ailt en zengin buluntu topluluğunu oluşturmaktadır .Çakmaktaşından minik ve geometrik biçimli aletler kullanan bu topluluklar , “Ağaçlı Kültürü” olarak tanınmaktadır .
 

  A)FİKİRTEPE KÜLTÜRÜ : ÜRETİM DEVRİMİ VE İSTANBUL
 

  ‘Çeşitli yerleşimlerden öğrenilen Fikirtepe kültürünün dallardan yapılmış yuvarlak kulübelerden oluşan kalabalık köyler, çizi bezmeli çanak çömlek,kemik olta,kaşık ve zıpkın gibi aletlerdi.Klasik Fikirtepe evresinin ardından Anadolu’dan gelerek Balkanlar’a geçen bir göç dalgasının yarattığı Hoca Çeşme kültürü, Avrupa’daki ilk çiftçi kültürünün oluşmasında önemli rol oynadı.’
          Besin toplayıcılığı ve avcılığa dayalı gezginci yaşam biçiminden , üretim devrimi olarak da adlandırılan , yerleşik köy yaşantısına geçiş ,kültür tarihinin en önemli aşamalarından biri olarak kabul edilir .Günümüzden 9-10 bin yıl önce , mercimekgiller ile buğday ,arpa gibi tahılların tarıma alınması ve koyun , keçi sığır ve domuzun evcilleşmesi ile başlayan bu süreç içinde ,günümüz uygarlığının temellerini oluşturan çok önemli aşamalar gerçekleşmiştir .
           Neolitik ya da İlk Üretim Çağı olarak adlandırılan bu yeni yaşam biçiminin oluşum aşamaları Yakındoğu ve Anadolu’nun belirli bölgelerinde gerçekleşmiştir .Çiftçiliğin temelini oluşturan tahıl ve baklagiller ile koyun, keçi ,sığır ve domuz gibi hayvanların doğada yabanıl olarak bulundukları bölgelerde uzun bir evcilleşme süreci geçmiş , yerleşik köyler ile yeni yaşam biçimine uygun toplumsal kurumların ve teknolojinin oluşması zaman almıştır . İlk başlarda doğal olanakların sınırlı olduğu yarı kurak bölgeler için en uygun seçenek olan çiftçilik, kurumsallaştıktan sonra ,saklanabilir güvenli bir besin kaynağı sağladığı için hızla öteki bölgelere de yayılmıştır .
       Anadolu’da gerçekleşen ve toplum yaşamında devrim sayılacak kadar önemli değişikliklere yol açan bu gelişimin Avrupa’ya aktarılmasında İstanbul ve Marmara Bölgesi’nin önemli bir yeri vardır .Ancak bu yeni yaşam biçiminin Marmara bölgesini bile etkilemesi oldukça gecikmiştir .Herhalde bölgenin , burada yaşayan ve Ağaçlı Kültürü olarak bilinen toplulukların tarıma gereksinme duymadan balıkçılık , avcılık ve bitki toplayıcılığı ile yaşamlarını rahatça sürdürebilmelerini sağlayan zengin doğası , bu gecikmenin temel nedenini oluşturmaktadır .”
                        
                                                                 Fikirtepe Yerleşmesi Buluntuları
 

        “ Neolitik yaşamın İstanbul Bölgesi üzerinde ilk etkileri günümüzden 7500 yıl öncelerine rastlar .Burada yaşayan avcı ve balıkçı topluluklar tarım hayvancılık ve çömekçilik gibi uğraşları Anadolulu komşularından öğrenmiş , ancak geleneksek yaşam biçimlerini de çok değiştirmeden , bölgeye özgü yeni bir kültür sentezi oluşturmuşlardır .Fikirtepe Kültürü olarak adlandırılan bu aşamayı tüm ayrıntılarıyla Fikirtepe ve Pendik’teki tarih öncesi yerleşme yerleri ile Yarımburgaz Mağarası’nın 5. ve 4. Kültür katlarından öğrenmekteyiz .
          Moda Koyu’nun arkasındaki Fikirtepe ile Pendik’in Kaynarca mevkindeki yerleşmelerde  bölgenin geleneksel avcı , balıkçı yaşamının bir çok öğesinin süre geldiği görülmektedir . Anadoluda gel işen dörtgen planlı kerpiç evlerin yerine  ,Fikirtepe insanları geleneksel dallardan örülmüş çamur  sıvalı yuvarlak kulübelerini bırakmamış ; beslenmelerinin önemli bir bölümünü su ürünleri ve av ile karşılamış ; sınırlı ölçüde çiftçilik yaparak , o dönem için “karma ekonomik model ‘’olarak tanımlayabileceğimiz bir yaşam tarzı geliştirmiştir .Kullandıkları araç gerecin  büyük çoğunluğunu oluşturan çakmaktaşı ve kemik aletler geleneksel yöntemlerle yapıla gelmiş; buna karşılık Anadolulu komşularından öğrendikleri çömlekçilikte kısa bir sürede özgün kap biçimleri ve bezekleri geliştirdikleri de görülmektedir .İndirgenmiş ortamda fırınlanmış koyu renkli kapları , büyük tutamakları ile kolaylıkla tanınan Fikirtepe çanak çömleğinin  “Pendik”, “klasik Fikirtepe” ve “gelişkin Fikirtepe” olmak üzere üç evresi vardır . Fikirtepe Kültürü giderek Trakya ve Balkan Yarımadasındaki toplulukları da etkilemiş , benzer bir yaşam bu bölgelerde de görülmeye başlanmıştır.
          Fikirtepe kültürü gelişirken , günümüzden yaklaşık 7300 yıl öncesinde büyük olasılıkla iç Batı Anadolu’dan bir göç dalgasının geldiği anlaşılmaktadır .Yeni gelenlerin yaşamlarını tümüyle çiftçilikle sürdürdükleri , farklı bir alet teknolojisine sahip oldukları ve yükseltilmiş ortamda fırınlanmış kırmızı renkli kapkacak kullandıkları bilinmektedir .Balkan Yarımadası ile Egedeki gerçek anlamda ilk çiftçi ya da Neolitik toplulukların kaynağı bu göç dalgasıdır ;ancak İstanbul çevresinde olduğu gibi diğer bazı bölgelerde de yerel özellikler bir süre devam etmiştir . ”Hocaçeşme Kültürü “adı verilen bu topluluk ile Fikirtepe kültürü bir süre birlikte varlıklarını sürdürmüş , ancak giderek Fikirtepe kültürü daha ileri düzeydeki bu kültürün etkisinde kalmıştır .”Yarımburgaz 4” ya da gelişkin Fikirtepe evresi olarak tanımlanan ve daha çok zengin geometri bezemesi ile bilinen evre , İstanbul çevresindeki yerel gelişimin günümüzden 6800yıl öncesine tarihlenen son aşamasını oluşturur."
 

 B) PENDİK YERLEŞMESİ:
 

                                 
                             Pendik yerleşmesinde bulunan hoker durumunda gömülmüş insan iskeleti
 

      “Pendik ilçesinin yaklaşık 1,5 km.doğusundadır.Bugünkü kıyı çizgisinden 50 m. İçerde,kuzey-güney doğrultusunda uzun-oval,alçak ve yayvan bir tepedir.Yerleşmede ilki 1961 yılında olmak üzere sırasıyla 1981 ve 1992 yıllarında sontaj ve kurtarma kazıları yapılmıştır.Son Neolitik- ilk Kalkolitik Çağ’a tarihlenen yerleşmede,çanak,çömlek ile taş,kemik ve pişmiş topraktan çok sayıda taşınılabilir kültür belgesi açığa çıkarılmıştır.Yerleşmede biri dışında hoker (bacakları karna çekili)durumda gömülmüş 30 insan iskeleti açığa çıkarılmıştır.(Resmi yukarıda bulunmaktadır.) Genellikle ‘Fikirtepe Kültürü’ile paralellik gösterir.
       Buluntular yerleşmenin esas olarak balıkçılık ve avcılıkla sağlandığına, bunun yanı sıra sınırlı bir çiftçiliğe de olduğuna işaret eder.Marmara Bölgesi ve bu bölgenin Anadolu ve Trakya ile olan ilişkileri bakımından büyük önemtaşır ve Boğazlara yakın ve halen korunmuş durumda bilinen başka bir yerleşmenin olmamasına önemini daha da arttırmıştır.

C)İSTANBUL BÖLGESİNİN ÖNEMİNİ YİTİRMESİ

      “Kalkolitik ve Tunç çağları olarak bilinen M.ö.4000yıl ile 1. Bin yıl başları arasında Yakındoğu , Anadolu ve Egede çok hızlı ve canlı bir kültürel gelişim izlenir .Gelişen köy ekonomisinden giderek kent ve kent devletleri oluşmuş , bunu çok kısa bir süre sonra tüm politik , sosyal ve ekonomik kurumları ile devlet ve imparatorluklar izlemiştir .
          Bu dönem boyunca Balkanlar ve Doğu Avrupa ’da çok farklı gelişim süreci görülür . Tarıma dayalı ekonominin  tüm balkanlara yayılmasından sonra , bölge ortamının etkisi ile , buralarda Yakındoğu ve Ege’de olduğu gibi kentleşme ve gelişkin politik örgütlenme gerçekleşmemiş ; buna karşılık Tunç çağının başlarına kadar köy ekonomisi gelişerek zenginleşmiştir . Ancak Tunç çağları içinde Karadeniz’in kuzeyindeki step bölgelerinde ortaya çıkan göçebe çoban topluluklar Balkanlardaki bu birikime son vermiştir .

                           
                           M.Ö.  7 yy-5 yy. YAZILI TARİH (W. Dörffled buluntuları)

          Bu süreç içinde , Anadolu , Ege , Balkanlar ve Kardeniz bölgelerinin ayrı birer kültür oluşum bölgesi olması , İstanbul’un bunların arasında marjinal/taşra olarak kalmasına neden olmuştur .Büyük coğrafi birikimlerin ortasındaki konumu bu kez İstanbul’u olumsuz etkilemiş , söz konusu bölgelerde gelişen kültürler kendi içlerinde yeterli iletişimi sağladıkları süre boyunca İstanbulda önemli bir gelişme gerçekleşmemiştir .
          Marmaranın güney kıyılarında Troia, doğusunda Hitit, Egede Myken uygarlıkları gelişimlerinin doruğuna ulaştıkları dönemde bile İstanbul sınırsal olmaktan kurtulamamıştır .Bu dönemlere ait Ayamama (Bakırköy), Hipodrom ve Selimpaşa (İstanbul) ile Tepecik’te (Büyükçekmece ) küçük yerleşimlere ait izler bölgenin boş olmadığını , zaman zaman çevre kültürlerinden etkilendiğini gösterir .M.Ö.1. bin yıl başlarında tüm Balkanları etkileyen , kuzeyden inen büyük göç dalgasının İstanbula kadar geldiği , Silivri’nin Sülüklü mevkii ile İstanbul arkeoloji müzelerinin temel sondajlarından çıkan buluntulardan anlaşılmaktadır . Ancak bu göçün Anadolu tarafına geçtiğini gösteren hiçbir ize rastlanmamıştır .
          İstanbul bölgesinin taşra özelliğinden kurtulup , bir “dünya kenti”olması , ancak İstanbulda düğümlenen geniş coğrafi birimlerin tümüne egemen olan büyük imparatorlukların ortaya çıkması ile gerçekleşecektir
 


                                                                                Copyright © 1999 Erkan Turaç